Urartular aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında ve çevresinde önceleri küçük krallıklar halinde yaşarlarken doğu batı arası global ticaretten de faydalanarak giderek gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş bir eskiçağ halkıdır.
Bu küçük krallıklar komşularının saldırılarına karşı koyabilmek maksadıyla M.Ö. 9. yüzyılda, Van’ı (Tuşba) merkez yaparak, doğuda Hazar Denizi’nden batıda Malatya’ya, Kuzeyde Gökçe Gölünden, Erzurum ve Erzincan’dan, Güneyde Musul ve Halep’e kadar en geniş sınırlarına ulaşmış, kendilerinden önce bu bölgede varlıklarını sürdürmüş olan başka uygarlıların miraslarından da faydalanarak gelişmiş bir medeniyet kurmuşlardır.
Urartu Krallığının hâkimiyetindeki topraklar yüksek ve kayalık dağlarla çevrili geniş düzlüklerden, ovalardan, platolardan, dar ve derin vadilerden oluşmuştu. Bölgenin doğa koşulları çok sertti ama buna rağmen bu sert doğa koşullarına çok iyi uyum sağlayıp Doğu Anadolu Bölgesi merkez alınarak bölgeyi tarım ve hayvancılığa, uygun bir hale getirip egemenlikleri altındaki toprakların zenginleşmesini sağlamayı başardılar.
Bölgenin zenginleşmesi, elbette ki diğer Mezopotamya kavimlerinin de dikkatini çekmiş olduğundan bu topraklar söz konusu kavimlerin özellikle de Asurların akınlarına sık sık maruz kalmıştır.
Günümüze kadar gelebilmiş yazıtlardan anlaşıldığına göre. M.Ö. 9. yüzyılda temel olarak Uruatri ve Nairi feodal beyliklerinin veya kabilelerinin bir araya gelmeleriyle ilk kez birleşip bir devlet meydana getirmişlerdir. Bu birleşik Urartu devletinin aslında gerçek kurucusu I. Sarduri’dir. Daha sonra I. Sarduri’nin oğlu İşpuiniş babasının ölümünden sonra oğlu Menua’yı da daha hayattayken saltanatına ortak ederek Urartu Krallığını oğluyla birlikte idare etmeye başlamıştır.
Bu iki kral, Asur Kralı III. Salmanassar ve onun halefleri zamanındaki Asur Devleti’nin zayıf durumundan faydalanarak, kendi devletlerinin gücünü artırmışlar ve gerçek manada genişleme siyasetine başlayarak devletin doğu sınırlarını Revanduz’a kadar uzatmışlardır.
Babasının ölümünden sonra tahtta tek başına kalan Menua zamanında Urartular, doğu komşuları olan Mannalar'la mücadele etmişler ve onlara karşı zaferler kazanmışlardır. Urmiye Gölü’nün güneyindeki Taştepe’de bulunmuş olan Menya Kitâbesi, bu zaferlerin ebedî delilleridir. Daha sonra batıda Fırat Nehri’ne kadar uzanan Menua, Geç Hitit şehir devletlerinden biri olan Malatya Krallığı’nı da vergiye bağlamıştır. Ardından kuzeyde Erzurum’a kadar ilerleyen Urartu orduları, Aras Nehri’nin kuzeyindeki Etius memleketini de ele geçirmişlerdir.
Menua, askerî başarılarının yanında imar faaliyetlerinde de bulunmuştur. Stratejik öneme sahip noktalara kaleler inşa etmiş, bu kaleleri de birbirine bağlayan yollar yaptırmıştır. Bugün “Şamran Suyu” olarak bilinen ve halen Van’ın içme suyunu taşıyan 51 km uzunluğundaki su kanalı da Kral Menua tarafından inşa ettirilmiştir.
Urartu Krallığı II. Sarduri zamanında Ön Asya’nın en güçlü krallığı haline gelmiştir. Fakat II. Sarduri ve müttefikleri Asur Kralı III. Tilgat’
Urartular her ne kadar eski güçlerini kaybetmiş olsalar da bölgede M.Ö. 6. yüz yılın başlarına kadar hayatiyetlerini sürdürmüşlerdir. Fakat bölgenin en güçlü krallığı olan Asurların giderek zayıflaması ve dış etkilere daha açık hale gelmesi yüzünden Urartu Devleti’nin de sonunu hazırlamıştır. Ön Asya’ da yeni bir güç oluşturan Medler İskitlerle yapmış oldukları işbirliği ile önce Asurları, M.Ö. 609 yılında da Urartu Devletine son vererek tarih sahnesinden ebediyen silmişlerdir.
Urartular ne Sami ne de Hint - Avrupalı ırklarındandırlar. Urartu dili üzerinde yapılan çalışmalar göstermiştir ki, bu halk Hurri dilinin bir lehçesini konuşmaktadır.
Hurrilerin Urartu krallığından beş yüz yıl önce aşağı yukarı aynı bölgelerde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, Antakya’ya kadar uzanan ve Hititler ile çağdaş olan büyük bir medeniyet kurmuş oldukları o günkü yazılı belgelerden anlaşılmaktadır. Bu yazıtlara göre Urartuların Hurriler’le aynı soydan geldiklerini kabul etmek en tutarlı davranış olsa gerekir.
Teokratik bir devlet olan Urartu Devleti feodal bir sistemle yönetilirdi. Urartu’nun sınır bölgelerinde, Hitit Devletinde olduğu gibi krala bağlı beylikler vardı. Bunlar krala vergi verirler fakat kendi bölgelerinde bağımsız olarak hüküm sürerlerdi. Kuvvetli kalelerde oturan bu beyler savaş zamanlarında ordularıyla birlikte Urartu kralının emrine girerlerdi.
M.Ö.9. ve 8. yüzyıllarda en parlak devirlerini yaşayan Urartular sarp ve kayalık olan bölgenin bayındırlaştırılmasında oldukları kadar mimarlıkta da ustalıklarını inşa ettikleri çeşitli bina, saray ve mabetlerde göstermişlerdir.
Urartu sanatının en önemli özelliklerinden biri de bu anıtsal yapıların duvarlarını süsleyen duvar resimleridir. Urartuların resmi yapılarını süsleyen duvar resimleri büyük ölçüde Asur resim sanatından etkilenmişse de bazı motifler ve üslup bakımından ondan ayrılık gösterir.
M.Ö.8. yüzyılın son yarısı ile 7. yüzyılın ikinci yarısına denk gelen bu resimler Doğu Anadolu’nun sert doğası içinde gelişen Urartu uygarlığının sanata gösterdiği ilgi hakkında bir fikir vermesi bakımından çok önemli tarihi eserlerdir.
Urartulardan ilk defa olarak M.Ö. 13. yüzyılda Asurca kaynaklarda bahsedildiği görülmüştür. Bundan da anlaşıldığına göre Urartuların münasebetleri en fazla Asurlularla olduğu görülür. Urartular üzerinde arkeolojik araştırmalar 1879 yılında başlamıştır. Van-Toprakkale bölgesinde çeşitli uluslardan arkeoloji uzmanları bu çalışmaları değişik zamanlarda sürdürdüler.
1938 yılında demiryolu yapımı sırasında Erzincan yöresindeki Altıntepe'de çok değerli Urartu eserleri bulunması üzerine o tarihten sonra Anadolu’daki Urartularla ilgili her türlü arkeolojik araştırma Türk arkeologlar tarafından yapılmaya başlanmıştır. Bu çalışmalardan elde edilen eserler bugün Ankara’daki Anadolu medeniyetleri müzesinde sergilenmektedir.
Van Mehr Kapısı (Mağara Tapınağı) anıtındaki yazıta göre, Urartular çok tanrılı bir din anlayışı içindeydiler. İnandıkları, kutsadıkları ve adlarına belirli dönemlerde kurban kestikleri 79 tanrı, tanrıça ve tanrısal özellik bulunmaktadır.
Bunlardan ilk üç sırayı Haldi, Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi Urartuların baş tanrısı idi. İsim olarak kökeni 13. yüzyıl Asur kaynaklarına kadar gider. Hurri kökenlidir ve Hititlerdeki Teşup ile aynı tanrı olduğu tahmin edilmektedir. Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlardaki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardır.
Urartu Krallığı zengin ve bereketli Anadolu topraklarını yaşayışları, kültürleri, sanatları, ve bırakmış oldukları pek çok anıtsal yapıtlarıyla daha da zenginleştirmiş bir halk olarak kendilerinden sonra gelecek olan medeniyetlere yol gösterici bir görev üstlenip tarihteki müstesna yerlerini almışlardır.
DERLEME
Bunlardan ilk üç sırayı Haldi, Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi Urartuların baş tanrısı idi. İsim olarak kökeni 13. yüzyıl Asur kaynaklarına kadar gider. Hurri kökenlidir ve Hititlerdeki Teşup ile aynı tanrı olduğu tahmin edilmektedir. Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlardaki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardır.
Urartu Krallığı zengin ve bereketli Anadolu topraklarını yaşayışları, kültürleri, sanatları, ve bırakmış oldukları pek çok anıtsal yapıtlarıyla daha da zenginleştirmiş bir halk olarak kendilerinden sonra gelecek olan medeniyetlere yol gösterici bir görev üstlenip tarihteki müstesna yerlerini almışlardır.
DERLEME
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder