Ben Anadolu, Asya Kıtası'nın en batısında yer alan bir yarımadayım. Tamamım Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunur. Türkiye'nin resmi statüsü dolayısıyla siyasi bakımdan Avrupa'da sayılırım. Başka bir tanımlamayla da adım İstanbul ve Çanakkale boğazlarının doğu yakasında kalan Türkiye topraklarına verilen bir addır. Kuzeyimde Karadeniz, batımda Marmara ve Ege denizleri, güneyimde ise Akdeniz ve Arabistan yarımadası yer almaktadır.
Eski Batı kaynaklarında adım Küçük Asya (Latince: Asia minor, Yunanca: Mikrá Asia) olarak geçer. Ayrıca uzun yüzyıllar birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmam sebebiyle “Bin Tanrı İli” ismiyle de anılmışımdır. Ancak tüm bu kullanılan adlarım günümüzde eskimiş olup daha çok tarihi anlatımlarda yer almaktadırlar.
Topraklarım Asya ve Avrupa'nın birleşim noktasındaki stratejik konumu nedeniyle, tarih öncesi çağlardan beri birçok medeniyetlere beşiklik yapmıştır. Yeryüzünün en eski yerleşkelerinden bazıları Cilalı Taş Devri'nde benim üzerimde kurulmuştur. Çatalhöyük, Çayönü, Nevali Çori, Hacılar, Göbekli Tepe ve Mersin (Yumuktepe) yerleşkeleri Cilalı Taş Devri'nden kalma medeniyetler bu medeniyetlerden sadece bazılarıdır.
Truva yerleşkesi Cilalı Taş Devri'nde kurulmuş ve Demir Çağı'na doğru uzanmıştır. Sümer, Asur, Hitit, Yunan, Lidya, Kelt, Pers, Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçuklu, Moğol İmparatorluğu ve Osmanlı gibi onlarca medeniyete ev sahipliği yaptım. Yüzlerce dil ve lehçeyi koynumda barındırdım.
Anadolu kelimesi, Anadolu Uygarlıkları tarafından "Ana ili" anlamına gelen (anatole) kelimesinden türemiş ve Yunanlılar tarafından da devam ettirilmiştir. Bu sözcük, "doğmak, yükselmek" anlamına gelen Yunanca (anatellein) fiilini etkilemiştir. Ayrıca, "Doğu ülkesi" anlamına gelen Anatolia ilk kez 7. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu'nun Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yörelerini kapsayan idari birimi (Anatolikon Thema) için de kullanılmıştır.
Osmanlı döneminde ise Anadoli veya Anadolu, merkezi Amasya olan ve Sivas ve Kastamonu'yu kapsayan bir eyaletin adı olarak da bilinmektedir. 19. yüzyılda genel anlamda imparatorluğun Asya kıtasında kalan ve Türklerle meskûn olan bölgesini tanımlamak için topraklarım için bu ad kullanılmıştır.
Hıristiyanlığın ilk doğduğu ve geliştiği topraklardan biridir, topraklarım. 11. yüzyıldan itibaren Türkler tarafından iskân edilmiş ve yönetildim. Özellikle 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı'ndan itibaren Müslüman Türkler topraklarıma akın etmişler ve beni yönetimleri altına almışlardır. Aslında zaten Türkler İslamiyet'ten önce de benim topraklarımda ve Balkanlarda bulunmuşlardır.
Cumhuriyet döneminden önce geleneksel doğu sınırım olarak Fırat Nehri kabul edilirken, Cumhuriyetten sonra Türkiye'nin Asya kıtasında kalan kısmımın tümü aynı coğrafî terime dâhil edilmiştir.
Asya ve Avrupa'nın stratejik kesişme bölgesinde olmamdan dolayı tarih öncesi çağlardan itibaren her zaman pek çok uygarlığa beşiklik yaptığım bilinmektedir.
Çok eski çağlardan beri Anadolu olarak bilinen opraklarımda MÖ 2. ve 1. binyıllarda kullanılan bir grup Hint-Avrupa diline Anadolu Dilleri adı verilmiştir. Bu diller arasında en önemlisi ve en iyi tanınanı ise, MÖ 1600-1100 yılları arasında yazılı belge bırakmış olan Hititçe'dir. Hitit imparatorluğu döneminde, Hititçe ile akraba diller olan Luwice) ve Palaca da konuşulmuştur. Luwice'nin yayılım alanı Güney ve Batı bölgemde Palaca'nınki ise Kuzeybatı bölgemde (Kastamonu yöresinde)'dir.
Erken antik çağda, Luwice'den türemiş olduğu tahmin edilen Likya dili, Lisya dili, Karya dili, Pisidya dili, Side dili ve kökenleri yeterince bilinmeyen Paphlagonya dili ile Kapadokya dili de kullanılmıştır. Bu dillerin tümü MÖ 1. yüzyıla doğru Yunanca'nın egemen dil olması üzerine tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Topraklarım üzerinde bilinen yazılı tarihin ilk yıllarından itibaren varlığını sürdüren çok uluslu yapı 20. yüzyıla kadar süre gelmiştir.. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte topraklarımın tamamı Türkiye'nin denetimi altına girmiştir. Şu anda Türkiye halkının demografik yapısının büyük bir kesimini Türkler oluşturmaktadır.
Günümüzde topraklarımda yaşayan halkın büyük bir kısmı Türkçe konuşmaktadır. Topraklarım Türkçe ile 11. yüzyılda Selçukluların fethi ile tanışmıştır. Buna rağmen çok kültürlü yapısını Selçuklular ve Osmanlılar döneminde devam ettirmiştir. Ayrıca kuzeydoğu bölgemde Laz, Gürcü ve Hemşinliler, Güney ve Doğu bölgemde Türklerin yanı sıra Kürtler de bulunur.
Yunanca konuşan halkın (Rumlar) çoğu Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki mübadelede, Yunanistan'daki Türk kökenli halkla değiş-tokuş edilmişlerdir. Bugün benim üzerimde yaşayan halkın tamamına yakını Müslüman'dır. Bunun yanı sıra Hıristiyan, Musevi ve daha başka pek çok din mensubu topluluklar da koynumda iç içe refeh ve mutluluk içinde yaşamaktadırlar.
Benim topraklarım hep bereket üretmiş ve üzerimde yaşayan her türlü insana gerçek bir vatan olmuştur. Ben Anadolu'yum, beni seveni severim, sevmeyeni de severim.
Anadolu kelimesi, Anadolu Uygarlıkları tarafından "Ana ili" anlamına gelen (anatole) kelimesinden türemiş ve Yunanlılar tarafından da devam ettirilmiştir. Bu sözcük, "doğmak, yükselmek" anlamına gelen Yunanca (anatellein) fiilini etkilemiştir. Ayrıca, "Doğu ülkesi" anlamına gelen Anatolia ilk kez 7. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu'nun Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yörelerini kapsayan idari birimi (Anatolikon Thema) için de kullanılmıştır.
Osmanlı döneminde ise Anadoli veya Anadolu, merkezi Amasya olan ve Sivas ve Kastamonu'yu kapsayan bir eyaletin adı olarak da bilinmektedir. 19. yüzyılda genel anlamda imparatorluğun Asya kıtasında kalan ve Türklerle meskûn olan bölgesini tanımlamak için topraklarım için bu ad kullanılmıştır.
Hıristiyanlığın ilk doğduğu ve geliştiği topraklardan biridir, topraklarım. 11. yüzyıldan itibaren Türkler tarafından iskân edilmiş ve yönetildim. Özellikle 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı'ndan itibaren Müslüman Türkler topraklarıma akın etmişler ve beni yönetimleri altına almışlardır. Aslında zaten Türkler İslamiyet'ten önce de benim topraklarımda ve Balkanlarda bulunmuşlardır.
Cumhuriyet döneminden önce geleneksel doğu sınırım olarak Fırat Nehri kabul edilirken, Cumhuriyetten sonra Türkiye'nin Asya kıtasında kalan kısmımın tümü aynı coğrafî terime dâhil edilmiştir.
Batı Asya yarım adası, Anadolu olarak bilinen topraklarım etrafında yerleşen devletler ve uygarlıkları kapsar. Ayrıca Latince adım olan "Asia Minor" Ön Asya olarak da isimlendirilir.
Asya ve Avrupa'nın stratejik kesişme bölgesinde olmamdan dolayı tarih öncesi çağlardan itibaren her zaman pek çok uygarlığa beşiklik yaptığım bilinmektedir.
Çok eski çağlardan beri Anadolu olarak bilinen opraklarımda MÖ 2. ve 1. binyıllarda kullanılan bir grup Hint-Avrupa diline Anadolu Dilleri adı verilmiştir. Bu diller arasında en önemlisi ve en iyi tanınanı ise, MÖ 1600-1100 yılları arasında yazılı belge bırakmış olan Hititçe'dir. Hitit imparatorluğu döneminde, Hititçe ile akraba diller olan Luwice) ve Palaca da konuşulmuştur. Luwice'nin yayılım alanı Güney ve Batı bölgemde Palaca'nınki ise Kuzeybatı bölgemde (Kastamonu yöresinde)'dir.
Erken antik çağda, Luwice'den türemiş olduğu tahmin edilen Likya dili, Lisya dili, Karya dili, Pisidya dili, Side dili ve kökenleri yeterince bilinmeyen Paphlagonya dili ile Kapadokya dili de kullanılmıştır. Bu dillerin tümü MÖ 1. yüzyıla doğru Yunanca'nın egemen dil olması üzerine tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Topraklarım üzerinde bilinen yazılı tarihin ilk yıllarından itibaren varlığını sürdüren çok uluslu yapı 20. yüzyıla kadar süre gelmiştir.. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte topraklarımın tamamı Türkiye'nin denetimi altına girmiştir. Şu anda Türkiye halkının demografik yapısının büyük bir kesimini Türkler oluşturmaktadır.
Günümüzde topraklarımda yaşayan halkın büyük bir kısmı Türkçe konuşmaktadır. Topraklarım Türkçe ile 11. yüzyılda Selçukluların fethi ile tanışmıştır. Buna rağmen çok kültürlü yapısını Selçuklular ve Osmanlılar döneminde devam ettirmiştir. Ayrıca kuzeydoğu bölgemde Laz, Gürcü ve Hemşinliler, Güney ve Doğu bölgemde Türklerin yanı sıra Kürtler de bulunur.
Yunanca konuşan halkın (Rumlar) çoğu Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki mübadelede, Yunanistan'daki Türk kökenli halkla değiş-tokuş edilmişlerdir. Bugün benim üzerimde yaşayan halkın tamamına yakını Müslüman'dır. Bunun yanı sıra Hıristiyan, Musevi ve daha başka pek çok din mensubu topluluklar da koynumda iç içe refeh ve mutluluk içinde yaşamaktadırlar.
Benim topraklarım hep bereket üretmiş ve üzerimde yaşayan her türlü insana gerçek bir vatan olmuştur. Ben Anadolu'yum, beni seveni severim, sevmeyeni de severim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder