8 Mayıs 2012 Salı

ANADOLU'NUN HAZİNELERİ - II BAYEZİD KÜLLİYESİ - EDİRNE




1484 yılında Sultan II Bayezid Han tarafından temeli atılan ve Mimar Hayrettin tarafından 4 yılda bitirilerek hizmete sunulan Sultan II. Bayezid Darüşşifası ve Külliyesi hizmete açıldığından itibaren 1886 – 1887 Osmanlı Rus Savaşı’na kadar kesintisiz olarak 400 yıl boyunca her türlü hastaya, daha sonraları sadece ruh ve akıl hastalarına sağlık hizmeti vermiş bir kuruluştur. Edirne’de yeni imaret semtinde Tunca Nehri kıyısında kurulmuş olan külliye çok değerli hizmetler vermiş, döneminin en önemli sağlık merkezlerinden birisi durumundaydı.

Hastalarının, görevli uzman hekimler tarafından müzik ve su sesleriyle, güzel kokularla tedavi edildiği II Bayezid Külliyesi ve Darüşşifası bir vakıftı. Osmanlı ülkesindeki her vakıfta olduğu gibi bu vakıf da kuruluş amacına uygun bir biçimde halka hizmet etmekle görevlendirilmişti. Darüşşifada görev yapan hekimler aynı zamanda külliyeye ait olan Tıp Medresesi’ndeki öğrencilere de eğitim verirlerdi.  Merkezin bütün giderleri bu hizmet için kurulmuş olan vakıf tarafından karşılanırdı. Bu vakfı kuran da külliyeyi yaptıran Sultan II. Bayezid Han’dı. 

Bu gibi külliyelerin vakfiyelerinde kuruluş amaçları, yönetimi, gelir kaynakları, çalışma şekilleri ve gelirin nasıl dağıtılacağı gibi konular, en ince ayrıntılarına kadar anlatılmış ayrıca nasıl denetleneceği de gösterilmiştir.

Darüşşifalar, genel anlamıyla içinde kamuya yönelik sağlık hizmetlerinin sunulduğu, halktan kişilerin ya da Osmanlı hanedanından kimselerin kurdukları bir tür hayır kurumlarıdır. Arapça "Dâr-Ev" ve "Şifa" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş, hastalara şifa dağıtılan yer, şifa evi, hastane anlamlarında kullanılmıştır.


Kuruluşundan itibaren 1850’li yıllara kadar kuruluş amacına uygun olarak hizmet vermiş olan II. Bayezid Külliyesi ve Darüşşifası, bu tarihten itibaren ne yazık ki asıl işlevinden uzaklaştırılarak ruh hastalarının sadece tecrit edildiği bakımsız bir kurum haline getirilmiştir. Bu bakımsızlığın ve ilgisizliğin asıl sebebi vakıf geleneğinin ve düzeninin Osmanlı’yla birlikte giderek gevşemeye ve bozulmaya başlamasıdır.

1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı’nda Edirne işgale uğradığında Darüşşifadaki hastalar İstanbul’a gönderilmiştir. İşgalden sonra 1896 yılında şifahane genel bir onarımdan geçirildikten sonra 1916 yılına kadar ruh hastalarının tecrit edilmesinde kullanılmıştır.

Edirne Darüşşifası 1997 yılından itibaren Trakya Üniversitesi tarafından Sağlık Müzesi olarak düzenlenmiş ve hizmete açılmıştır. 2000 yılında ise Külliyenin şifahane kısmı Psikiyatri Tarihi Müzesi haline getirilmiştir. Ayrıca darüşşifanın yanında yer alan tıp medresesi de 2008 yılında müzenin 15. yüz yılda tıp eğitimini sergileyen bir bölümü olarak hizmete açılmıştır.

Darüşşifa mimari bakımından birinci avlu, ikinci avlu ve ana blok olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Birinci avluda, poliklinikler (göz mütehassısı, cerrah, nöbetçi odaları), kiler, özel diyet mutfağı, bekçi odaları, akıl hastaları tecrit odası, ilaç olarak kullanılan şurupların pişirildiği mutfak ve personel odaları bulunmaktaydı.
İkinci avluda 4 oda ve 2 sofa bulunurdu. Geçmişte odalardan ikisi ilaç deposu ve eczane olarak, diğer ikisi de üst düzey personelin kullanımına tahsis edilmişti.


Şifahane bölümü ise, hastanenin yataklı kısmıydı. Bu bölüm 6 kışlık oda ile 5 açık sofadan oluşmaktaydı. Sofalardan 4'ü yazlık yatak odası biri de musiki sahnesiydi. Odalar ve sahne büyük ve yüksek bir kubbeyle örtülü şadırvanlı bir salon etrafında çevrelenmişti. Odaların dış bahçeye ve iç salona açılan pencereleri vardı.


Ortadaki büyük kubbenin tepesindeki fenerden gelen ışık iç mekânı aydınlatırdı. Bir merkez çevresinde toplanmış hasta odaları az personelle hizmet verilmesini sağlar, personel tüm odaları kolaylıkla gözetleyebilir ve gereğince acil olan hastaların yardımına koşarlardı. Bu bölümün yapısında akustik sistem de oldukça hassastı. Haftada üç gün verilen musiki konserleri yankılanmadan binanın her tarafından rahatça dinlenebilirdi.


Tıp Medresesi ise, 18 öğrenci odası, bir dershane ve bunların açıldığı bir orta avludan oluşmuştu. Bu bölüm bekçi odası, öğrenci odaları, uygulamalı eğitim odası, müderris odası, dershane ve kütüphane olarak düzenlenmişti.

Darüşşifa müze olarak düzenlendikten sonra turizmin hizmetine sunulmuştur. Oluşturulan pavyonlar vasıtasıyla hekimliğin gelişmesi ve değişik sağlık hizmetleri hakkında geniş bilgiler verilmeye başlanmıştır. Müzenin şehrin turizm hayatına önemli bir katkısı vardır, Selimiye Camii’nin ardından Edirne’de en çok ziyaret edilen ikinci mekândır.

2004 yılında Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülünü, 2007 yılında ise Avrupa Kültür Mirası -Mükemmellik Kulübü En iyi Sunum Ödülünü kazanmıştır.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder