1484
yılında Sultan II Bayezid Han tarafından temeli atılan ve Mimar Hayrettin tarafından 4 yılda bitirilerek hizmete sunulan Sultan II.
Bayezid Darüşşifası ve Külliyesi hizmete açıldığından itibaren 1886 – 1887
Osmanlı Rus Savaşı’na kadar kesintisiz olarak 400 yıl boyunca her türlü
hastaya, daha sonraları sadece ruh ve akıl hastalarına sağlık hizmeti vermiş
bir kuruluştur. Edirne’de yeni imaret semtinde Tunca Nehri kıyısında kurulmuş
olan külliye çok değerli hizmetler vermiş, döneminin en önemli sağlık merkezlerinden
birisi durumundaydı.
Hastalarının,
görevli uzman hekimler tarafından müzik ve su sesleriyle, güzel kokularla
tedavi edildiği II Bayezid Külliyesi ve Darüşşifası bir vakıftı. Osmanlı
ülkesindeki her vakıfta olduğu gibi bu vakıf da kuruluş amacına uygun bir
biçimde halka hizmet etmekle görevlendirilmişti. Darüşşifada görev yapan
hekimler aynı zamanda külliyeye ait olan Tıp Medresesi’ndeki öğrencilere de
eğitim verirlerdi. Merkezin bütün
giderleri bu hizmet için kurulmuş olan vakıf tarafından karşılanırdı. Bu vakfı
kuran da külliyeyi yaptıran Sultan II. Bayezid Han’dı.
Bu gibi külliyelerin
vakfiyelerinde kuruluş amaçları, yönetimi, gelir kaynakları, çalışma şekilleri
ve gelirin nasıl dağıtılacağı gibi konular, en ince ayrıntılarına kadar
anlatılmış ayrıca nasıl denetleneceği de gösterilmiştir.
Darüşşifalar, genel
anlamıyla içinde kamuya yönelik sağlık hizmetlerinin sunulduğu, halktan
kişilerin ya da Osmanlı hanedanından kimselerin kurdukları bir tür hayır
kurumlarıdır. Arapça "Dâr-Ev"
ve "Şifa" kelimelerinin
birleşmesinden meydana gelmiş, hastalara şifa dağıtılan yer, şifa evi, hastane
anlamlarında kullanılmıştır.
Kuruluşundan
itibaren 1850’li yıllara kadar kuruluş amacına uygun olarak hizmet vermiş olan
II. Bayezid Külliyesi ve Darüşşifası, bu tarihten itibaren ne yazık ki asıl
işlevinden uzaklaştırılarak ruh hastalarının sadece tecrit edildiği bakımsız
bir kurum haline getirilmiştir. Bu bakımsızlığın ve ilgisizliğin asıl sebebi
vakıf geleneğinin ve düzeninin Osmanlı’yla birlikte giderek gevşemeye ve
bozulmaya başlamasıdır.
1877-1878
Osmanlı - Rus Savaşı’nda Edirne işgale uğradığında Darüşşifadaki hastalar
İstanbul’a gönderilmiştir. İşgalden sonra 1896 yılında şifahane genel bir
onarımdan geçirildikten sonra 1916 yılına kadar ruh hastalarının tecrit
edilmesinde kullanılmıştır.
Edirne
Darüşşifası 1997 yılından itibaren Trakya Üniversitesi tarafından Sağlık Müzesi
olarak düzenlenmiş ve hizmete açılmıştır. 2000 yılında ise Külliyenin şifahane
kısmı Psikiyatri Tarihi Müzesi haline getirilmiştir. Ayrıca darüşşifanın
yanında yer alan tıp medresesi de 2008 yılında müzenin 15. yüz yılda tıp
eğitimini sergileyen bir bölümü olarak hizmete açılmıştır.
Darüşşifa
mimari bakımından birinci avlu, ikinci avlu ve ana blok olmak üzere üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci avluda, poliklinikler (göz mütehassısı, cerrah, nöbetçi
odaları), kiler, özel diyet mutfağı, bekçi odaları, akıl hastaları tecrit
odası, ilaç olarak kullanılan şurupların pişirildiği mutfak ve personel odaları
bulunmaktaydı.
Tıp Medresesi ise, 18 öğrenci odası, bir dershane ve bunların açıldığı bir orta avludan oluşmuştu. Bu bölüm bekçi odası, öğrenci odaları, uygulamalı eğitim odası, müderris odası, dershane ve kütüphane olarak düzenlenmişti.
İkinci avluda 4 oda ve 2
sofa bulunurdu. Geçmişte odalardan ikisi ilaç deposu ve eczane olarak, diğer
ikisi de üst düzey personelin kullanımına tahsis edilmişti.
Şifahane bölümü ise,
hastanenin yataklı kısmıydı. Bu bölüm 6 kışlık oda ile 5 açık sofadan
oluşmaktaydı. Sofalardan 4'ü yazlık yatak odası biri de musiki sahnesiydi.
Odalar ve sahne büyük ve yüksek bir kubbeyle örtülü şadırvanlı bir salon
etrafında çevrelenmişti. Odaların dış bahçeye ve iç salona açılan pencereleri
vardı.
Ortadaki büyük kubbenin tepesindeki fenerden gelen ışık iç
mekânı aydınlatırdı. Bir merkez çevresinde toplanmış hasta odaları az personelle
hizmet verilmesini sağlar, personel tüm odaları kolaylıkla gözetleyebilir ve
gereğince acil olan hastaların yardımına koşarlardı. Bu bölümün yapısında
akustik sistem de oldukça hassastı. Haftada üç gün verilen musiki konserleri
yankılanmadan binanın her tarafından rahatça dinlenebilirdi.
Tıp Medresesi ise, 18 öğrenci odası, bir dershane ve bunların açıldığı bir orta avludan oluşmuştu. Bu bölüm bekçi odası, öğrenci odaları, uygulamalı eğitim odası, müderris odası, dershane ve kütüphane olarak düzenlenmişti.
Darüşşifa müze olarak
düzenlendikten sonra turizmin hizmetine sunulmuştur. Oluşturulan pavyonlar
vasıtasıyla hekimliğin gelişmesi ve değişik sağlık hizmetleri hakkında geniş bilgiler
verilmeye başlanmıştır. Müzenin şehrin turizm hayatına önemli bir katkısı
vardır, Selimiye Camii’nin ardından Edirne’de en çok ziyaret edilen ikinci
mekândır.
2004 yılında Avrupa
Konseyi Avrupa Müze Ödülünü,
2007 yılında ise Avrupa Kültür Mirası -Mükemmellik Kulübü En iyi Sunum Ödülünü kazanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder